top of page

Nesnelerin Interneti (IoT) ve Kullanıcı Deneyimi (UX)

Önceki yazımızda 21. yüzyılda gelişen teknolojinin etkisiyle, kullanıcı deneyimi (user experience – UX) dünyasında ne gibi değişikliklerin olduğuna değinmiş ve nesnelerin interneti (Internet of Things – IoT) fenomenini UX açısından değerlendirmesine başlamıştık. Bu yazıda bu incelemeye devam edeceğiz.

Dünyanın her tarafına yayılmış milyonlarca cihaz..

Masaüstü bilgisayar dünyasında mobil bilgisayarlar dünyasına göç sırasında, kullanıcı deneyimi alışkanlıkları önemli ölçüde paradigma değişikliğine uğradı. Mobil bilgisayarların hayatın her alanında dokunuyor olması, mobil tasarımların çok daha hassas çalışmalar sonucunda ortaya çıkması kaçınılmazdı. Mobil dünyada durum böyleyken, IoT kavramının gündeme gelmesi ile tasarımlardaki limitler biraz daha zorlanmaya başladı; bilgisayar ve ağ teknolojileri çevremizdeki çok daha fazla, sadece kişisel olanlar değil, cihazda kullanılır olmaya başladı. Örneğin, ağ ve GPS bağlantılı bir evcil hayvan takip sistemi, hayvanın sadece nerede olduğunu değil, aynı zamanda sağlık durumunu, hareket durumunu ve izlediği patika gibi bilgileri uzak uç bir bilgisayara iletebilmektedir. Bu yüzden, birbiri ile bağlantılı bu kadar çok ve çeşitli cihazın yer aldığı bir sistem doğal olarak daha karmaşık sosyal ve fiziksel şartlar ortaya koymaktadır.


Uzaktan kontrol ve otomasyon, bir sistemi programlama gibi değerlendirilebilir.


IoT sistemi, zaman ve mekânsal olarak dağınık olayların etkileşimini mümkün kılmaktadır, gelecekte olacak şeyler için sistemi konfigure etmek gibi. Örneğin, bir ev otomasyon sisteminde, hareket sensörü bir farklılık sezdiğinde, sistemde yer alan video kamerayı çalıştırabilir ve alarm verebilirsiniz. Bu örnekteki senaryo, Ben Shneider’ın 1982’de ortaya attığı “Direct Manipulation” prensibi ile ters düşmektedir. Gelecekte olacak şeyleri kontrol etmek için, gelecekteki ihtiyaçlarınız hakkında öngörüde bulunmanız ve beklenen davranışı bir dizi mantıksal şartlar ve aksiyonlar halinde soyutlandırmanız gerekir. Bu, bir çeşit programlama faaliyetidir.

Karmaşık servislerin birden fazla kullanıcısı olabilir, birden fazla UI olabilir ve pek çok kurallar ve uygulamaları olabilir.


Basit bir IoT servisi bir veya iki cihaza hizmet verebilir, örneğin birbirine bağlı birkaç aydınlatma ünitesi gibi. Bu lambaları çok basit bir uygulama ile kontrol edebilirsiniz. Fakat daha fazla cihaz ekledikçe, bu cihazların birbiri arasında koordine olmaları için çok fazla farklı seçenek ortaya çıkar. Eğer bir kamerası ve hareket sensörü olan güvenlik sistemi kurmak isterseniz, sistem hareket tespit ettiğinde bütün ışıkların yanmasını ve alarmın çalmasını isteyebilirsiniz. Dolayısıyla, böyle bir sistemdeki lambaların iki farklı işlevi olur: aydınlatma ve güvenlik. Bu örnek çoğaltılabilir: evin boş olduğunu algılamak için güvenlik sistemine bağlı olarak çalışan bir ısıtma sistemi eklerseniz, daha karmaşık bir durum ile karşılaşırız. Örneğin, farklı erişim haklarına sahip kullanıcıların bu sisteme erişim haklarını da düşünecek olursak sistem karmaşıklığını yönetmek oldukça zorlaşacaktır.


IoT ile yeni verilere erişiyoruz.

Ağ bağlantılı, gömülü cihazlar çevreden şimdiye kadar erişmediğimiz verileri toplamamıza yardımcı olarak kullanıcılara daha iyi servisler vermemizi sağlıyor. Örneğin, ABD’deki şehirlerin araç trafiğinin yaklaşık %30’u park yeri arayan araçlardan kaynaklanmaktadır. Akıllı park sistemleri sayesinde sürücüler bulundukları bölgede hangi alanlarda park yeri bulacaklarını kolayca kestirerek trafik yoğunluğunu düşürebilirler (Streetline Park Sistemi). Aynı şekilde, Opower firmasının sunduğu ürün gibi akıllı ölçüm sistemleri, son kullanıcıya enerji tasarrufu önerileri sunmak için su saati ve elektrik saatine entegre edilerek kullanım alışkanlıklarını takip ederek yeni verilere ulaşmamızı sağlamaktadır.

10 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page